bilgi@burhaneray.com +90 212 644 02 01

Danıştay 3. Daire 25.05.2011 gün, 2008/2481 E., 2011/2208 k., sayılı kararı ile Medeni haklarını kullanma ehliyetini kaybeden kanuni temsilciye atanan vasi, şirketin değil, kanuni temsilcinin vasisi olacağından, şirketi temsilen temyiz dilekçesini imzalama yetkisine sahip bulunmadığına hükmetti.

Vergi Mahkemesi açılan davayı “3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının ( a ) bendinde mükelleflerin, vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak, düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri; 34’üncü maddesinin 1’inci bendinde ise yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma değer vergisinin alış faturası veya benzeri vesikalar üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceğinin öngörüldüğü, davacı şirket tarafından 2002 yılı defter ve belgelerinin, bir mükellefe ilişkin olarak karşıt inceleme yapılması amacıyla vergi denetmenine teslim edilmiş olması dolayısıyla ibraz edilemediği ileri sürülmüş ise de Mahkemelerinin 31.5.2007 günlü ara kararına davalı idarece verilen cevapta defter ve belgelerin kendilerinde bulunmadığının bildirilmesi üzerine 27.7.2007 günlü ara kararıyla davacıdan bu iddiasını kanıtlayacak bilgi ve belgeyi sunmasının istendiği, ancak ara kararına cevap verilmediğinden bu iddiaya itibar edilemeyeceği, yasal mazeret olmaksızın defter ve belgelerini ibraz etmediği anlaşılan davacının, katma değer vergisi indirim hakkından yararlanmasına olanak bulunmadığından tarhiyatta hukuka aykırılık görülmediği” gerekçesiyle reddetmiş, karar o tarihte alınan bir mahkumiyet nedeniyle medeni hakları kullanma hakkını kaybeden şirket kanuni temsilcisi yerine Davacı Şirketin kanuni temsilcisinin vasi adayınca temyiz edilmiştir.

Temyiz incelemesinde Tetkik Hakimi “Davacı şirket adına düzenlenen temyiz dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesince bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan şirket kanuni temsilcisi …’ın, medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanununun 397’nci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca vekâlet ilişkisinin ve dolayısıyla temsil yetkisinin de kendiliğinden sona erdiği anlaşılmıştır. Mahkemece temyiz ilk inceleme üzerine verilen 24.3.2008 tarihli ara kararına … tarafından gönderilen 11.4.2008 tarihli dilekçede şirketin başkaca bir temsilcisinin bulunmadığı ve Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün talebi üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesine yapılan vasi atama başvurusunun henüz sonuçlanmadığı belirtilmiş ise de vasi adayı sıfatıyla temyiz dilekçesini imzalayan …’ın vasiliği kesinleşse bile, şirketin değil, kanuni temsilcinin vasisi olacağından, şirketi temsilen temyiz dilekçesini imzalama yetkisi bulunmamaktadır. Dairemizin 16.2.2011 gün ve E:2008/2481 sayılı ara kararı ile davacı şirketten, varsa şirketi temsile yetkili kişi, yoksa kurucu ortakların tümü tarafından imzalanacak iki nüsha temyiz dilekçesinin gönderilmesinin istenmesine ve karar gereğinin verilen süre içinde yerine getirilmemesi halinde 2577 sayılı Kanunun 48’inci maddesinin 2’nci bendine göre temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına karar verileceğini duyuran ara kararının 15.3.2011 tarihinde usule uygun şekilde tebliğ edilmesine karşın karar gereğinin yerine getirilmediği anlaşıldığından, temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir” demek suretiyle kararın temyiz edilmemiş sayılmasına hükmedilmesi gerektiğini ifade etmiş, keza Danıştay Savcısı da; “Dosyanın incelenmesinden, şirketin kanuni temsilcisi ve ortağı … hakkında Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 213 sayılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçu nedeniyle verilen 14.12.2006 gün ve 2003/165 Esas, 2006/491sayılı kararı gereğince 4 yıl 44 ay 40 gün süreli hükümlü olduğu, Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünde 19.1.2008 tarihinden beri hükümlü olarak bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda değinilen düzenlemeler karşısında kısıtlı olması sebebiyle ehliyeti bulunmayan ve hüküm infazı sırasında Türk medeni Kanununun 407’nci maddesi uyarınca adına vasi tayin edilmeyen davacının kendisi adına hukuki tasarrufta bulunması mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.” Mütalaası vermiş, Danıştay 3. Daire bu görüşler paralelinde; Buna göre, ana sözleşme veya ortaklar kurulu kararıyla temsil yetkisi ortaklardan biri veya birkaçına bırakılmadıkça, limited şirket, tüm kurucu ortaklar tarafından, el birliğiyle temsil edilir. Ortaklar kurulu kararıyla müdür tayin edilen ortak ile şirket arasındaki ilişki, hukuki nitelik itibarıyla bir vekâlet ilişkisi olduğundan, tayin edilen kanuni temsilcinin medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi durumunda vekâlet ilişkisi ve dolayısıyla temsil yetkisi de kendiliğinden sona erer. Bu durumda ortaklar kurulunca yeni bir müdür tayin edilmedikçe, şirketin temsili genel kural uyarınca kurucu ortaklar tarafından el birliğiyle sağlanır.

Davacı şirket adına düzenlenen temyiz dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesince bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan şirket kanuni temsilcisi …’ın, medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanununun 397’nci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca vekâlet ilişkisinin ve dolayısıyla temsil yetkisinin de kendiliğinden sona erdiği anlaşılmıştır. Mahkemece temyiz dilekçesinin ilk incelemesi sırasında verilen 24.3.2008 tarihli ara kararına cevaben … tarafından gönderilen 11.4.2008 tarihli dilekçede şirketin başkaca bir temsilcisinin bulunmadığı ve Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün talebi üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesine yapılan vasi atama başvurusunun henüz sonuçlanmadığı belirtilmiş ise de vasi adayı sıfatıyla temyiz dilekçesini imzalayan …’ın vasiliği kesinleşse bile, şirketin değil, kanuni temsilcinin vasisi olacağından, şirketi temsilen temyiz dilekçesini imzalama yetkisi bulunmamaktadır.”gerekçesi ile Vergi Mahkemesi kararının temyiz edilmemiş sayılmasına hükmetmiştir.