bilgi@burhaneray.com +90 212 644 02 01

 1.GİRİŞ

      Mahkeme huzuruna taşınmış bir davada istisnalar hariç her zaman için en az iki taraf vardır. Tabii olarak taraflardan biri davayı kazanır, diğeri kaybeder; bazen taraflar kısmen kazanır, kısmen kaybederler. İşte bir davada taraf olup da bu davayı kaybeden ister tamamen kaybetsin ister kısmen kaybetsin karşı taraf avukatına bir ücret öder. Avukata ödenen bu para elbette bu kişiden alınan hizmet karşılığında değildir. Zaten bir avukatın karşı/borçlu tarafa serbest meslek faaliyeti kapsamında bir hizmet sunması hukuken mümkün değildir. Bu para, kanun namına yargıç kararıyla belirlenmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Avukatlık Kanunu, yargılama gideri kapsamında karşı tarafa böyle bir yükümlülük getirmektedir. Dikkat edilirse konunun her mahkeme kararını ve her avukatı ilgilendirmek gibi yaygın bir tarafı vardır. İşte avukatlar bu paradan KDV alınmasına haklı olarak bir türlü razı olmamaktadırlar.

2.ÖDEMENİN GELİR VERGİSİ KARŞISINDAKİ DURUMU

      Karşı taraf avukatına ödenen ücretlerin gelir vergisi karşısındaki durumu konuyu kavramamızda yardımcı olacaktır. Zira karşı taraf avukatına ödenen bu ücretler ödemeyi yapanın vergi karşısındaki durumuna göre den %20 oranında gelir vergisi kesintisine tabidir. Ancak, Devletin aldığı bu pay %20 ile de sınırlı değildir. Bu paranın avukatlar tarafından yıllık gelir vergisi beyannamesi ile de beyan zorunluluğu bulunduğundan ödenen gelir vergisi %35’e kadar çıkabilmektedir. Gerçi bu konuda da yargıya yansımış olaylar var, ancak bu paraların gelir vergisine tabi olduğu hususunda vergi ilişkisinin tüm taraflarının bugün için hem fikir olduğunu söylemek mümkündür. Zira, Gelir Vergisi Kanunu; avukat, serbest muhasebeci mali müşavir, yeminli mali müşavir, mühendis, mimar, doktor, ressam, yazar, bestekar, kimyager, noter, öğretmen, artist vb. meslekleri icra edenlerin faaliyetlerini, serbest meslek faaliyeti adı altında toplayarak özel bir vergilendirme rejimine tabi tutmuştur.

Bu amaçla GVK’nın 65’inci maddesinde serbest meslek kazancının, 66 inci maddesinde serbest meslek erbabının tarifi yapılmıştır. Serbest meslek kazancının nasıl tespit edeceğini açıklayan Kanunun 67’nci maddesinde ise mesleki hizmet karşılığında alınan para kimden ve nerede gelirse gelsin vergi kapsamına almıştır. Maddedeki ifadelerle:

“Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.

Müşteri veya müvekkilinden, serbest meslek faaliyeti ile ilgili olmak üzere para ve ayın şeklinde alınan gider karşılıkları kazanca ilave edilir.

(…)

Serbest meslek erbabı için,

1. Ittıla hasıl etmeleri kaydiyle, namlarına kamu müessesesine, icra dairesine, bankaya, notere veya postaya para yatırılması;

2. Serbest meslek kazancı olarak doğan alacağın başka bir şahsa temliki (Temlikin ivazlı olup olmadığına bakılmaz. İvazlı temliklerde ivazın tahsil şartı aranmaz.) veya müşterisine olan borcu ile takası;

Tahsil hükmündedir. “

GVK bu hükümlerle mesleki faaliyetlerde kazancın vergilendirilmesinde tahsilata bakmış, faaliyet karşılığında sağlanan para ve diğer menfaatlerin kimden geldiğine bakmamıştır. Buradan hareketle karşı taraf avukatına ödenen vekalet ücretinin gelir vergisine tabi olduğu hususunda bir görüş birliği oluşmuştur.

3. KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU KAPSAMINDAKİ YAKLAŞIMLAR

      Karşı taraf avukatına ödenen vekalet ücreti ister KDV’ye tabi olsun ister olmasın davayı kaybedenin cebinde çıkan para değişmemektedir. Zira gerek Maliye Bakanlığı uygulamalarında ve gerekse kararlılık kazanmış Danıştay kararlarına göre, “KDV hariç” şeklinde belirlenmemiş ise, KDV belirlenen tutarın içerisindedir[1]. Şu halde söz konusu olan bu ücret içerisinde iç yüzde ile hesaplanacak olan %18 KDV’nin avukatta mı kalacağı, yoksa vergi dairesine mi ödeneceğidir. Ödemeyi yapan açısından konunun önemi KDV indirimi yönünde olup, bu husus aşağıda ayrıca açıklanmıştır.

3.1.KONUYA İLİŞKİN KDV KANUNU HÜKÜMLERİ

      KDV Kanunun 1 inci maddesi ile serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler KDV’ye tabi tutulmuştur. KDV Kanunu, GVK’da geçen “serbest meslek faaliyeti” ifadesini kullansa da, GVK’daki gibi özel bir vergilendirme sistemine yer vermemiş, genel hükümler işlevsel kılınmıştır. Kanunun 4. maddesinde avukatlık hizmetini de kapsayan oldukça kapsamlı bir hizmet tarifi yapmıştır: “Hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir. Bu işlemler; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi, şekillerde gerçekleşebilir.” Ancak bu her iki yasada hizmetin karşılığını oluşturan bedel farklı belirlenmiştir. GVK, serbest meslek erbabının sağladığı ücretin yapısına, bileşenlerine, kimden alındığına bakmazken, KDV Kanunu matrahı oluşturan bedeli, hizmeti alanın verdiği değerlerle bağlamıştır. Konumuz itibariyle ifade etmek gerekirse gelir vergisindeki gibi para gelsin de kimden gelirse gelsin gibi bir felsefe benimsenmemiştir.

Konu ile ilgili hükümlerle açıklarsak, KDV Kanunun 20 inci maddesinin 1 inci fıkrasına göre “Teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir.” Maddenin 2 nci fıkrasında ise “bedel” şöyle açıklanmıştır:

 “Bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder.”

Yasa koyucu, hizmet işlerinde matrah ve bedeli hizmet sunulan kişi tarafından verilen değerlerle sınırlamıştır. Karşı taraf kendisine hizmet sunulan kişi olmadığına göre bu hükmün mevhumu muhalifinden hareketle bu kişi tarafından ödenen tutarların KDV’ matrahını oluşturan bed-elin içine girmediği sonucu çıkmaktadır.

3.2.MALİYE BAKANLIĞININ KONUYA YAKLAŞIMI

      Maliye Bakanlığı bidayetinde beri bu paranın KDV’ye tabi olduğu görüşündedir. Bakanlık, yayımladığı 15 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinde “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin davayı kazananlara ödenmesinin katma değer vergisinin konusuna girdiğini” açıklamıştır[2]. Bakanlık 15 No.lu Tebliğdeki açıklamaları olduğu gibi bugün için yürürlükte olan KDV Genel Uygulama Tebliğine Avukatlık Ücretleri” başlıklı 1/B-4 maddesine taşımıştır[3]. Bu tebliğlerde vergileme şöyle formüle edilmiştir:

 “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin davayı kazananlara ödenmesi KDV’nin konusuna girmez. Ancak bu paralardan sözleşmeleri gereği ücret karşılığı çalışanlar dışında kalan avukatlara intikal eden kısım, serbest meslek kazancı kapsamında vergiye tabi olur. Avukatlar aldıkları bu para için davayı kazanana serbest meslek makbuzu düzenler ve makbuzda alınan tutar üzerinden KDV hesaplayıp ayrıca gösterirler.

Mahkeme kararında “KDV hariç” şeklinde bir ifadenin yer almaması halinde, vekalet ücretinin KDV dahil olduğu kabul edilir ve iç yüzde oranı uygulanmak suretiyle hesaplanan KDV, düzenlenen serbest meslek makbuzunda gösterilir.”

3.3.YARGININ GÖRÜŞÜ

       Maliye Bakanlığının yayımladığı 15 No.lu KDV Genel Tebliği tam da bu hükmün iptali amacıyla yargıya taşınmıştır. Davaya bakan Danıştay 4. Dairesi, 27.2.2009 tarih ve E. 2007/2465 K. 2009/1048 sayılı kararıyla mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretinin, katma değer vergisine tabi olduğuna karar vermiştir. Danıştay’ın gerekçesi şöyledir: “Mahkemelerce, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi esas alınarak hükmolunan ve 1136 sayılı Kanunun 164 üncü maddesi uyarınca avukata ait olan avukatlık ücreti ise, avukatın müvekkiline vermiş olduğu avukatlık hizmetinin bir parçası olup, doğrudan müvekkile verilen hizmet nedeniyle hak kazanılan bir Ücrettir. Bu ücreti, müvekkilin değil de davayı kaybeden tarafın ödüyor olması, bu hizmetin davayı kazanan tarafa verilen hizmetin karşılığı olması gerçeğini değiştirmez. Söz konusu avukatlık ücretinin, davayı kaybeden, buna bağlı olarak da avukatlık ücretini ödeyen taraf bakımından yargılama gideri niteliğinde olması da bu ücrete hak kazanan avukat bakımından serbest meslek kazancı olması vasfını değiştirmez. Bu durumda, Mahkemelerce tarifeye göre hükmolunan avukatlık ücretinin de katma değer vergisine tabi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.”

       Danıştay karşı tarafça ödenen ücret KDV’ye tabidir derken hizmetin niteliğini esas almış, sadece bu kıstas üzerinde yürümüştür. Oysa hizmetin niteliğinin vergi yasaları yönünden avukatlık hizmeti olduğu açıktır. Nitekim gelir vergisi yönündeki vergilendirme bu temel üzerinde kurulmuştur. Kaybeden için yargılama gideri niteliği taşıyan bu ücret avukat yönünde hizmet sunduğu kişiden alınmasa da, mesleki hizmetinden kaynaklandığı açıktır. Sorun, aleyhinde faaliyet yürütülen kişi tarafından ödenen ücretin Kanunun 21 inci maddesindeki bedel tarifinin içerisine girmemesidir. Uyuşmazlık, Danıştay’da gerçek mecrasında tartışılmamıştır.

Danıştay’ın Hazine’ye gelir yaratma arayışına destek sağlamak adına karşı tarafça ödenen vekalet ücretin, kanundaki bedel tarifinin kapsamına girip girmediğini tartışmaktan kaçındığı anlaşılmaktadır. Karar metninde, Kanunun 21 inci maddesinde hiç söz edilmemesi, ücretin “bedel” kavramının içerisine girip girmediğinin tartışılmamasını başka türlü değerlendirmek zordur. Danıştay’ın bu kararıyla birlikte Kanunun lafzıyla sorunlu Tebliğ, norm değeri kazanmıştır. Denebilir ki, genel tebliğin onanması, yasadaki eksikliğin giderilmesi yönündeki olası yasa çalışmalarının da önünü kapamıştır. Nitekim yasanın lafzı değişmediğinden geçen süreçte bu tartışma kapanmamıştır. Eğer Yasa koyucunun iradesi karşı tarafça ödenen ücretlerin KDV’ye tabi olduğu yönünden ise bunun yolu yasa yapmaktır. Çıkarılacak yasada mesleki faaliyetlere özgü ya da karşı taraf avukatına ödenen ücretlerle ilgili spesifik bir bedel tanımı ile bu tartışmalar sonlandırılır. Bu sağlanmadan yapılan vergilendirmeler genel tebliğ ve Danıştay kararına dayansa da yasal temelden yoksundur. Bugün için durum böyledir.

Genel Tebliğ’e karşı açılan bu dava dışında, karşı tarafa hükmedilen vekalet ücretini tahsil ettiği halde beyan etmediği gerekçesiyle yapılan KDV tarhiyatları da iptal amacıyla yargıya taşınmıştır. Bir örnek vermek gerekirse Danıştay 4. Dairesi’nde görülen böyle bir uyuşmazlıkta, Yüksek Mahkeme 29.6.2011 tarih ve E. 2010/1971 K. 2011/5825 sayılı kararıyla “Avukatların gerek icra dairelerinde borçludan adlarına tahsil edilen gerekse mahkemelerce karşı tarafa hükmedilen vekalet ücretinin katma değer vergisine tabi olduğu”na karar vermiştir. Bu kararda ayrıca “Belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işlerde tarifenin katma değer vergisi dahil edilerek belirlendiğinin dikkate alındığı” vurgusu da yapılmıştır.

Bireysel uyuşmazlıklardan biri de İstanbul 1. Vergi mahkemesinde görülmüştür. 31.12.2015 tarihli tek hakim tarafından verilen bu karar, tarhiyatı kaldırmakla bu alandaki tek istisnai karar olduğu söylenebilir. Tarhiyatın kaldırılmasına gerekçe olan hususlar karara şöyle geçmiştir:

“Mahkeme kararı uyarınca karşı taraf avukatına ödenen vekalet ücreti, ödeyen tarafın karşı taraf avukatından aldığı bir hizmetin karşılığı değildir. Tamamen Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Avukatlık Kanuna göre mahkeme kararı uyarınca yargılama gideri kapsamında ödenmektedir. Dolayısıyla, Avukatlık Kanunu’na göre haklı çıkan tarafın avukatına ait olan bu vekalet ücretinin, elde eden avukat için Gelir Vergisi Kanunu açısından serbest meslek kazancı niteliğinde olmasına rağmen, hem verilen hizmet karşılığı elde edilen bir bedel niteliğinde olmaması, hem de hizmet verilen kişiden tahsil edilen bir bedel olmaması sebebiyle, katma değer vergisinin konusuna girmemektedir.

Karar haklı ve sağlam bir gerekçeye oturtulmuştur. Kararda açık bir şekilde mesleki hizmetin niteliği ile bedel ayrımı yapılmıştır. Hizmetin GVK yönünden mesleki hizmet olduğu tespiti yapılmıştır. Kararda, karşı tarafça ödenen vekalet ücretinin bedel tanımı içerisine girmediği vurgusu yapılmıştır. Kararın haklılığına duyulan inançtan dolayıdır ki, İstanbul 1. Vergi Mahkemesi’nin bu kararı avukatlar arasında ışık hızıyla yayılmıştır. Ancak, bu vergilemenin dayanağı olan KDV Genel Uygulama Tebliğine taşınan hükümlerin Danıştay 4. Dairesi’nin 27.2.2009 tarih ve E. 2007/2465 K. 2009/1048 sayılı kararıyla onanması, bu karara ihtiyatlı yaklaşmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda İstanbul 1. Vergi Mahkemesi kararının itiraz aşamalarında onanıp onanmayacağı ve onansa bile İdari Yargılama Usulü Kanunun 51 inci maddesinde sözü edilen “Kanun Yararına Bozma” müessesesinin işletilip işletilmeyeceğini süreç gösterecektir.

4.SERBEST MESLEK MAKBUZUNUN KİM TARAFINDAN DÜZENLENECEĞİ KONUSUNDAKİ KARMAŞA

Karşı taraf avukatına ödenen vekalet ücretinin vergilendirilmesi Kanunun lafzına uygun olmayınca, mesele kapanmamıştır. Bu ücretlerle ilgili olarak avukatlar tarafından düzenlenen serbest meslek makbuzunun kimin adına düzenleneceği konusundaki ikircikli yaklaşım bunun sonucudur. Konuyu Maliye Bakanlığının genel tebliğleri üzerinde izleyelim:

Bakanlık Vergi Usul Kanunu 356[4] ve 357[5] Sıra No.lu Tebliğlerle yaptığı açıklamalarda, icra dairelerince borçludan alınarak müvekkil adına takibat yapan alacaklı taraf avukatına ödenmesine karar verilen avukatlık ücretlerinin avukata ödendiği anda, avukat tarafından borçlu adına en az iki nüsha serbest meslek makbuzu düzenlenmesi ve bir nüshasının ödemeyi yapan memura verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Buna karşın KDV Uygulama Genel Tebliğinde karşı tarafça ödenen vekalet ücretleri için avukatlar aldıkları bu para için davayı kazanana serbest meslek makbuzu düzenler denilmektedir. Belli ki, Bakanlığın her iki birimi de konuyu kendi mevzuatları yönünde karara bağlamışlardır.

Belirtmek gerekir ki makbuzun kimin adına düzenlendiği konusu avukatın vergi karşısındaki durumunu değiştirmemektedir. İster davayı kazanan müvekkili adına, isterse karşı taraf adına düzenlesin duruma göre gelir vergisi stopajı, yapılmış, şimdi de avukat KDV’yi iç yüzde ile hesaplayarak beyan edecek ve yasal yükümlülüklerini ikmal edecektir. Ancak serbest meslek makbuzunun adına düzenlenen kişi yönünden önemi vardır. Zira bu kişi şayet gelir veya kurumlar vergisi ile katma değer vergisi mükellefi ise makbuz tutarını gider, KDV’yi de indirim konusu yapacaktır. Konuya ilişkin gelir vergisi alanında verilmiş 356 ve 357 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu genel tebliğlerini yorumlamak gerekirse, bu tebliğler, karşı tarafça ödenen avukatlık ücretini davayı kaybeden adına belgelendirilmesini istediklerine göre, davayı kaybeden makbuz bedelini gelir veya kurumlar vergisi kazancı çerçevesinde gider yazabileceği gibi makbuz içeriğindeki KDV’yi de indirim hakkına sahip olacaktır.

KDV yönündeki tebliğler (15 seri no.lu KDV Genel Tebliği, KDV Uygulama Genel Tebliği) ise karşı tarafça ödenen avukatlık ücretini davayı kazananın bir kazancı olarak görmektedir. Eğer bu bakış açısı doğru kabul edilirse, yani para davayı kazanının bir kazancı ise o vakit, belgelendirme sürecine bu kişinin de dahil edilmesi gerekmektedir. Bu ise işi, iyice karmaşık hale getirecektir.

Maliye Bakanlığının bu her iki görüşü de ait yargıya taşınmıştır. 356 sıra no. lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin, bu bölümünün iptali amacıyla açılan dava, Danıştay 4. Dairesi 20.03.2007 tarih ve E:006/2026, K:2007/851 sayılı kararıyla talebi reddetmiştir. Buna karşın 15 seri no.lu KDV Genel Tebliği’nin “Avukatlar aldıkları bu para için davayı kazanana serbest meslek makbuzu düzenleyecekler, makbuzla alınan tutar üzerinden katma değer vergisini hesaplayıp ayrıca göstereceklerdir.” Hükmü Danıştay 4. Dairesi, 27.2.2009 tarih ve E. 2007/2465 K. 2009/1048 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Ancak, yine de bu hüküm olduğu gibi 2014 tarihli KDV Uygulama Genel Tebliğine taşınmıştır.

Doğru olan yargı kararlarıyla da belirlendiği üzere 356 ve 357 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu genel tebliğleri doğrultusunda avukatın, davayı kaybeden adına serbest meslek makbuzu düzenlemesidir. Ancak belli ki KDV tebliğini yazan irade, bu makbuzdaki KDV’nin davayı kaybeden tarafından indirim konusu edilmesine karşıdır. Danıştay tarafından iptal edilen hükmün başka bir tebliğle yürürlüğe konulması başka türlü açıklanamaz. Bu avukat yönünden değil ama, davayı kaybeden ve ödemeyi yapan kişi açısından sorun olacaktır. Hazır bir dava kaybetmiş, kaybı üstünde hem de karşı tarafa bir de vekalet ücreti ödeyen kişi ya da kurum, şimdi de ödediği tutar içinde yer alan KDV’yi indirim konusu yaparsa vergi idaresi ile sorunlu olacak, yapmazsa hak kaybına uğrayacaktır.

5.SONUÇ

1.Gelir Vergisi Kanunu gelir unsurlarını tasnif etmiş ve avukatların da içerisinde yer aldığı  serbest meslek kazançları için ayrı ve özel bir vergilendirme rejimi öngörmüştür. Bu sistem içerisinde serbest meslek kazançlarının vergilendirilmesinde tahsilat yeterli görülmüş, ödemeyi yapanın hizmet alan veya aleyhinde hizmet yürütülen kişi olduğuna bakmamıştır. Böyle olunca da karşı taraf avukatına ödenen vekalet ücretinin gelir vergisine tabi olduğu hususunda bir görüş birliği oluşmuştur.

2.Buna karşın KDV Kanunu matrahı oluşturan bedeli, hizmeti alanın verdiği değerlerle bağlamıştır. Ne var ki Maliye Bakanlığı Hazineye gelir sağlamaya yönelik faaliyetleri ekseninde bu ücretlerin vergilendirilmesi yönünden tebliğler yayımlamıştır. Bunlardan 15 Seri No.lu KDV Genel Tebliğine karşı açılan iptal davası Danıştay tarafından reddedilince, bu tebliğ norm değeri kazanmıştır. Belirtmek gerekir ki KDV Kanunun 21 inci maddesi mevcut haliyle yürürlükte olduğu sürece bu alandaki vergileme yargı kararlarına da dayansa Kanunun lafzına aykırıdır. Vergi İdaresinin yaklaşımı karşı tarafça ödenen ücreti KDV’ye tabi tutmak olduğuna göre bu sorunun kökten çözümü yasal boşluğun doldurulmasından geçmektedir. Bunun da bir yasa meselesi olduğu açıktır. Ancak bu düzenleme yapılıncaya kadar bu alandaki vergilemenin yasal dayanaktan yoksun olduğu açıktır.

3.Kanun ile uygulama arasındaki zıtlık bu ücretlerle ilgili olarak serbest meslek makbuzunun kimin adına düzenleneceği konusunda Maliye Bakanlığını ikircikli bir duruma düşürmüştür. Bakanlık, Gelir Vergisi Kanunu yönünde yayımladığı tebliğlerde makbuzun davayı kaybeden adına düzenlenmesini bildirmiş; bunlardan 356 no.lu Tebliğ’in iptali amacıyla açılan dava Danıştay’ca reddolunmuştur. Buna karşın KDV Kanunu kapsamında yayımlanan tebliğde ise, serbest meslek makbuzu davayı kazanan adına düzenlenecektir denilmiştir. Vaki dava üzerine Tebliğin bu bölümü iptal edildiği halde, yine de bu görüşler Danıştay kararından sonraki tarihte yayımlanan KDV Uygulama Genel Tebliğine taşınmıştır. Bu durumda serbest meslek makbuzunun davayı kaybeden adına düzenlenmesi hem Bakanlık hem de Danıştay’ın görüşüne uygun düşen yol olacaktır.

 

Yrd. Doç. Dr. Yusuf İLERİ

Yeni Yüzyıl Üniversitesi

Hukuk Fakültesi

İstanbul Barosu Dergisi Cilt:90 Sayı:2016/4

 

KAYNAKÇA

-3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ve Genel Tebliğleri,

-193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Genel Tebliğleri,

-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu,

-1136 sayılı Avukatlık Kanunu

-Resmi Gazete,

 -Danıştay Kararları,

 -Vergi Dünyası Dergisi,

-Dünya Gazetesi

 

________________________________________

[1] Danıştay 4. Dairesi, 27.2.2009 tarih ve E. 2007/2465 K. 2009/1048 sayılı kararı; Danıştay 4. Dairesi’nin 29.6.2011 tarih ve E. 2010/1971 K. 2011/5825 sayılı kararı

[2] 21.07.1985 tarih ve 18818 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[3] 26.04.2014 tarih ve 28983 sayılı Resmi gazete’de yayımlanmıştır

[4] 23.02.2006 tarih ve 26089 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[5] 2.3.2006 tarih ve 26096 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış